Genelde “altın kural” olarak bilinen karşılıklılık kuralı, bize başkalarından beklediğimiz şekilde insanlara davranmamız gerektiğini hatırlatan ahlaki bir özdeyiştir. Bu kural zamana, yere ve dile bağlı olarak farklı din, düşünce tarzları ve insan yaşamları gibi değişik şekillerde ve ortamlarda insanoğlunun evrensel bir gerçeği olarak karşımıza çıkmaktadır.
[1] Bu gerçeklik, aynı zamanda kutsal metinlerin otoritesi veya akıl ya da her ikisi tarafından desteklenerek tanrı inancı olan dinlerin ve seküler felsefi inançların merkezinde bulunmaktadır. Hem olumlu (başkalarına davran…) hem de olumsuz (başkalarına davranma…) şeklinde kendini göstermektedir. Bu kural, çok da şaşırtıcı olmayacak bir şekilde, hem İslam’ın kutsal sayılan metinlerinde hem de daha sonraki Müslüman teologların, filozofların ve sufilerin eserlerinde geçmektedir.
[2]Dinler ve dahası dünya görüşleri, genellikle ayrım yapmaksızın inananlarını ya da takipçilerini ne yapmaları ya da yapmamaları gerektiği konusunda uyarırlar. Bu çalışmanın amacı düşünüldüğünde, bahsedilen altın kural, dinin fenomenolojik çalışma alanının ahlaksal yönüne tam uymaktadır.
[3]Bu kural genellikle insanlar arasında doğru davranmanın ahlaki yönünü olduğu gibi, iyi davranış biçimini de özetleyen önemli bir özellik olarak ortaya çıkmıştır. Her zaman için harfiyen olmasa da, genellikle ahlaki, duygusal ve ruhsal gelişmenin mantıksal olarak açıklanması şeklinde boy gösterir. Fakat dinlerdeki ve kültürlerdeki farklı ifade şekillerine, söyleyiş biçimlerine ve bağlamlarına rağmen ve klasik İslam metinlerinde ve diğer dini metinlerde açıkça bahsedilmemesine rağmen, karşılıklılık kuralını altın kural olarak tanımlamak için yeterince kanıt vardır.
[4]Altın kural neredeyse evrensel bir geçerliliğe sahip olmasından dolayı, Müslümanlarla dinlerarası diyalogda önemli bir noktaya gelmiştir. Ekim 2007’de 138 İslam alimi İslam’ın ve Hıristiyanlığın özünde Allah’ı ve insanların beraber yaşadıkları komşularını sevmelerine yönelik emirler verdiğini belirten “Aramızdaki Ortak Kelime” başlıklı imzalı bir mektup yayınladılar.
[5] Mektubun başlığı Kur’an’dan bir ayetten ilham alınarak yazılmıştı: “De ki: "Ey Ehl-i kitap! Bizimle sizin aramızda birleşeceğimiz, müşterek ve âdil şu sözde karar kılalım: "Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim. O’na hiçbir şeyi şerik koşmayalım, kimimiz kimimizi Allah’tan başka rab edinmesin.””
[6] Mektup yüzlerce Hristiyan, Müslüman ve Yahudi alimde karşılık buldu ve üzerine makaleler yazıldı. Mektup üzerine görüşmeler sıradan nazik dini diplomasinin önüne geçti ve karşılıklı olarak iklim değişikliği, insan hakları ve ekonomik gelişmeler gibi küresel gelişmeler konusunda detaylı tartışmaların yapılmasına neden oldu.
[7]Bu bağlamda dünyadaki büyük geleneklerden gelen eski bilginlerin ve alanında söz sahibi kişilerin eserlerini anlayıp kavrama, içinde yaşadığımız zaman dilimini daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Bu şekilde çoğunlukla altın kurala bağlı kalan Müslüman bilginlerden biri de Ebu Hamid el-Gazali’dir (d. 1111). Bundan sonra makalemizde en etkili Müslüman bilgin “Gazali” şeklinde kullanılacaktır.
O, en çok filozoflarla olan çatışmalarıyla ve manevi başyapıtı olan
. İhya-ı Ulumu’d-Din, “Dini Bilimlerin Yenilenmesi”, ile bilinen bir hukukçu, bir teolog, bir sufi ve bir ahlak bilimciydi. Sünni tarihçi ve biyografi yazarı Al-Dhahabī (d. 1348) Gazali’ye “ilim deryası” olarak bakar ve hakkında “İslam’ın delili” şeklinde yüceltici bir unvan kullanır.
[8] Fakat Gazali’nin etkisi kendi Sünni arkadaş çevresinin de çok ötesine geçmektedir. Aynı zamanda al-Kāshānī olarak da bilinen Fayd ̣ al-Kāshī (d. 1680), Gazali’nin eserinin manevi ve ahlaki yönünü Şii teolojisine kazandırmak için “İhya’nın Sadeleştirilmesi” başlığı altında çok ciltli bir eser kaleme almıştır.
[9] Batıdaki çoğu tarihçi ve ilim adamı dahi Gazali’nin entelektüel başarısını taktir etmiştir.Gazali, altın kuralı, etrafında dini temaların yer aldığı bir eksen olarak görür: Allah, kalbin saflığı, adalet, merhamet, fedakarlık, iyi niyet, kardeşlik ve komşuluk. Bu temaların bir çoğu tanrı inancı olan dinlerin ve tanrı inancı olmayan düşünce tarzlarının ortak paydasıdır. Gazali’nin altın kuralı kullandığı şekliyle bunları incelediğimizde, Müslüman olanlarla olmayanlar arasında karşılıklı anlayışı geliştiren unsurları barındırdıklarını görebiliriz.
Gazali ve Altın Kural
Gazali’nin ahlaki felsefesi, ruhun doğasının, kaynağının, amacının, ölümden sonra dönüşünün ve ölümden sonraki sonsuz mutluluk ya da yıkımın anlaşılabilmesine yardımcı olan Allah inancıyla başlar.
[10]İnsanoğlunun amacı ölümden sonra kendisini cennet hayatına götürecek olan Allah ile ahenkli bir bağ kurmaktır. Bu bağı kurarken yararlanacağı araçlar ise içe dönük sağlam bir karakter gelişimi ve dışa dönük dindar bir yaşamla beraber sosyal görev bilincidir. O aynı zamanda ilahi vahyi ön plana çıkaran, Allah inancını merkeze alan bir ahlak bilimcidir. Fakat bunu yaparken bağımsız ahlaki akıl yürütme konusunu da tamamıyla reddetmez.
[11]Bu çerçevede Gazali altın kuralı dolaylı olarak Allah’ın varlığının bir sonucu olarak görür. Allah’ın sıfatları üzerine yaptığı çalışmada, isimlerinin ibadet edenlerce uygun bir şekilde anlamlandırılması için yaptığı görüşmeler ve kendisinin hesaplamaları sonucu, Allah’ın 99 isminden bahseder.
El-Vedud, Allah’ın Kur’an’da geçen ve kullarına karşı olan sevgisini, ilgisini ve merhametini anlatan ismidir: “O, çok bağışlayandır, çok sevendir” (85:14).
[12]Gazali’ye göre ilahi aşk, Yaratıcının yarattığı şeylerden fayda görmek istemesinin bir sonucudur:
El-Vedud—Sevgi dolu birisi tüm Yaratılmışlara iyilik dileyen ve bu doğrultuda onları destekleyen ve seven birisidir. Aslında sevgi ve merhamet, sadece sevilen ve merhamet dilen kişilerin yararı için vardır; bunların sebebini sevgi dolu olan Bir’inin hassasiyetinde ya da doğal eğiliminde bulamazlar. Çünkü başkasının menfaatini düşünmek merhametin, ve sevginin merkezindedir ve Allah’ın (övgüye ve yüceltmeye layık olan yegane) sevgisi de bu çerçevede ele alınmalıdır.
Eğer Allah yarattıklarının hepsine fayda diliyorsa, mantıksal olarak Allah’ın Yarattığı insanların da altın kurala uygun olarak diğer yaratılanlara karşı aynı şekilde muamele etmesi gerekir.
Allah’ın yarattıkları için kendisine ne istiyorsa onu isteyen kişi, Allah’ın sevilen bir kuludur; ve onların menfaatini kendi menfaatine tercih eden kişi daha da üstündür. Şu sözü söyleyen birisi gibi: “Ateşin üstünde bir köprü olayım ve tüm yaratılanlar üzerimden geçsin ki ateş onlara zarar vermesin”. Bu derece yüksek bir erdem, ancak karşılaşabileceği öfke, nefret ve zarar karşısında bile başkalarını düşünebilen ve iyilik yapabilen insanlarda olur.[13] Bu metinde altın kural için kullanılan olumlu cümlelerde çok geniş ve kapsayıcı bir dil kullanmıştır; kişi kendisine ne diliyorsa diğer yaratılanlar için de aynı şeyi dilemelidir. Buradan şu anlam da çıkarılabilir: Müslümanlar herkes için kurtuluşu dilemeleri gerektiğinden, bu kural inanmayanlar için de geçerlidir. İyi niyet söz konusu olduğu müddetçe inanan kişi kendisini diğer insanlarla eşit görür. Bundan daha büyük bir erdem ise başkalarını kendi nefsine tercih etmektir.
[14]Kişi başkalarının menfaati için onlardan gelecek olan zararı da göze alarak onları ölümden sonraki hayatta belaya maruz kalmaktan kurtarmayı istemelidir.
Gazali için Altın Kural akılcı düşünmede, yaratıcı şekilde rol değiştirebilme ya da kendini başkasının yerinde görebilme vardır. Aynı zamanda bu kuralı kişinin Allah ile olan bağıyla da ilişkilendirir; kişi kendi hizmetçisinin kendisine davranmasını istediği şekilde Allah ile irtibatlı olmalıdır. Genç öğrencilerinden birine yazdığı bir mektupta, öğrencinin yapması gereken dört madde sıralamıştır. Bu dört maddeden ilk ikisi altın kural ile ilişkilidir:
Allah’a karşı muamelen, seni hoşnut edip hatırını kırmayan ve seni kızdırmayan bir hizmetçinin sana karşı davranışı gibi olmalıdır. İnsanlara karşı tüm işlerini, onların sana yaptıkları takdirde, nefsinin hoşuna gideceği şekilde yap! Zira kişi kendisi için sevdiğini insanlar için de sevmedikçe, tam bir imana sahip olamaz.[15] Bu metinde şu meşhur beyanı duyar gibi olursunuz: “Allah’ı tüm kalbinle, tüm ruhunla ve tüm aklınla sev; ve komşunu kendini seviyormuşçasına sev”
[16] Nasıralı İsa gibi, Gazali dinin hem yaratıcı merkezli dikey boyutuna hem de insan merkezli yatay boyutuna birbiri ardına değinmektedir. Burada aynı zamanda kendi şahsı için istediğini tüm insanlık için de istediğini belirtir şekilde kapsayıcı bir dil kullanmıştır.Gazali için hayatın gayesi Allah’a ulaşarak kurtuluşa ermek olduğundan, bu gayeyi gerçekleştirecek araçlar Gerçek bir içe dönüş ve kalbi manevi kirlerden arındırmaktır. Kur’an’da bahsi geçen olumlu karakterin özelliklerini, kişinin kendi manevi ağırlığını ölçmeye yönelik kullandığı kriterler oluşturmaktadır. Hadis geleneğine baktığımızda, Gazali tarafından güzel karakterin ilk örneği olarak Peygamber efendimizin (s.a.v.) şu sözü ele alınır: “İnanan kişi kendisi için istediğini kardeşi için de ister”
[17]Eğer altın kural dediğimiz şey iyi karakterin bir özelliği ise, bunun tam tersi olan yıkıcı kusurlarla olan ilişkisinden de ne olduğu anlaşılabilir. Gazali’ye göre kıskançlık, dünyevi açıdan zengin olan kişilerden bu zenginliğin alınması için Allah’tan istekte bulunma arzusudur. Diğer bir deyişle, zarara ve kayba uğradığını görme isteği denebilir. İnanan ve ibadet eden kişi, kalbini bu tür hastalıklı duygulardan tamamen temizlemelidir:
Kıskanç kimse, Yüce Allah’ın her şeye yeten hazinelerinden kullarından bazılarına bilgi, servet, insanların kalbinde ona karşı sevgi ya da herhangi bir ihsanda bulunmasına karşı rahatsızlık duyar ve bu nimetlerin o insandan alınmasını ister. Buna karşı inanan insan kendisi için istediğini başkaları için de istemediği müddetçe gerçek anlamda inanmış olamaz. Dahası, inanan birisi iyisiyle kötüsüyle Müslümanlarla beraber olmalıdır çünkü Müslümanlar birbirini güçlendiren ve destekleyen bir bedenin uzuvları gibidir. Eğer uzuvlardan biri ağrırsa, diğer tüm vücut o acıyı hisseder.
[18]İnanan toplumların bir binaya ya da insan vücuduna benzetilmesi, altın kuralı üstü kapalı fakat anlaşılır bir şekilde tekrar hatırlatmaktadır: toplumdaki tüm bireyler benim vücudumun birer parçaları gibidir ve ona göre davranmam gerekir.
Kalpteki iki hastalık olan kibir ve kendini beğenmeyi altın kuralla çeliştikleri için kınamıştır. Özellikle belagat ilmi kullanılan bir metinde, Gazali kendini beğenmeyi Müslümanların belli erdemlerden uzaklaşmalarının temel nedeni olarak görüştür:
Gerçekte kibir kul ile onun temiz karakterinin arasında bir engel oluşturduğundan Cennet üzerinde bir örtü halini alır. Bu temiz karakterler Cennetin kapısıdır ve kibir ile kendini beğenme duyguları tüm bu kapıların kapanmasına neden olur, çünkü kalbinde kibir varken kendisi için istediğini başkası için isteyemez. Allah’tan korkmanın bir gereği olmasına rağmen içinde kibir duygusu varsa mütevazi olamaz. Kalbinde kibir olan kötü işlerden vazgeçemez. Kalbinde kibir olan biri, öfkesini yenemez. Kalbinde kibir varken öfkesini bastıramaz.
Kalbinde kibir varken Kıskançlık duygusundan vazgeçemez. Kalbinde kibir varken güzel tavsiyelerde bulunamaz. Kalbinde kibir varken öğütleri kabul edemez.[19] İhya kitabının üçüncü ve dördüncü bölümlerinde olduğu gibi, kalbin ve ruhun saflığı, kötülüklerin üstesinden gelmenin ve ebediyen kurtuluşa erdirecek erdemleri kazanmanın yolları detaylı bir şekilde anlatılarak bu iki parçanın temasını oluşturmaktadır. Gazali, dinin içe dönük boyutlarını ve dışa dönük söylemlerini eserlerinde farklı bölümlerde anlatır fakat bunları genellikle birbirlerinden ayrı olmayan konularmış gibi birbirine bağlar ve iç içe geçirir. Kalbin saflığı mutlaka dini ve sosyal görevlerin yerine getirilmesi ile sonuçlanmalıdır.
İhya’nın bir kaç bölümünde Gazali altın kuralı farklı sosyal durumlara uyarlar. Manevi bilgi ve doğruluk arayışında İmam Şafii’yi (d. 820) bir rol model olarak bulmaktadır. İmam Şafii kendi adıyla ünlenmiş ve daha sonra Gazali’nin de katıldığı hukuk okulunun kurucusu olarak bilinir. Aynı zamanda diğer okulların kurucularıyla yaptığı etkili ve başarılı tartışmalarıyla da bilinir. Gazali’ye göre onun başarının temel nedeni rakiplerine karşı olan saf ve iyi niyeti olmuştur:
Şafii, Allah ondan Razı olsun, şöyle söylemiştir:
Hiç kimseyle haksız olmasını istediğimden dolayı tartışmadım. Tartıştığım kimselerle ancak doğru yolu bulmalarını istediğimden, Allah tarafından desteklenmelerini istediğimden ve Allah’ın kendilerini korumasını istediğimden dolayı tartışmışımdır. Ve konuştuğumda Allah’ın doğruyu sadece benim ağzımdan çıkarmasına yönelik hiç bir endişem olmadı. Önemli olan doğrunun kimin tarafından söylenmesi değil, doğrunun söylenip söylenmemesidir.[20] Gazali tartışma konularından ve Müslümanlar arasındaki polemiklerden bahsederken kendi manevi dünyasına başvurur. Onun eleştirdiği tartışma tarzlarındaki en önemli tuzaklardan birisi karşıt gruplar arasında kötü niyetin ortaya çıkması ve bunun altın kuralla olan çelişkisidir.
Polemiklerin kötü tarafı bundan haz duyulmasıdır fakat aslında insanlar için bu durum istenilen bir şey değildir. Kendi nefsi için istediğini Müslüman kardeşi için de istemeyen kişide inanan birinin karakterinden söz etmem mümkün değildir. Üstünlük taslama peşinde olanlar sonunda arkadaşları ve rakipleri için kötü olan bir şeyden mutluluk duyarlar. Bunlar arasındaki nefret tıpkı eski eşler arasındaki nefrete benzer.[21] Rakip ilim adamları arasındaki rekabet iyi niyet ve uygun tarzlarda yapılmadıkça manevi açıdan sakıncalıdır. Dini konularda tartışmalar, kişinin kendi haklılığını ispatlamasına yönelik olmasından ziyade, başkalarına yarar sağlama konusu akılda tutularak yapılmalıdır.
İhya’nın girişinde bu konuya değindikten sonra, Gazali toplumun farklı bireylerine yönelik görevlere değinirken altın kuraldan bir kaç kez daha bahseder. Alışveriş ve ticaret bahsine gelince bu kural, almanın ve satmanın tüm hallerini kapsayıcı bir prensip halini alır:
Satıcı diğer insanlara adaletsiz davranarak zarar verir. Aslında adalet Müslümanın kardeşini incitmemesi için vardır ve bu konudaki tek ölçü kendisi için istemediğini kardeşi için de istememesidir. Eğer kendisi alışveriş yaptığında bir şey ona zor geliyorsa, satış yaptığında aynı şeyi müşterilerine yapmamalıdır. Bilakis, kendi parasını diğerlerinin parasına eşit saymalı ve bu şekilde davranmalıdır..
Bazıları şöyle dedi: ‘Kim ki kardeşine bir şeyi bir dirheme satarsa ve bunu kendisi için aldığında dirhemin altıda beşinden fazla ödemiyorsa, ticaretinde emrolunan iyi niyetten uzaklaşmıştır ye kendisi için sevdiği şeyi kardeşinden mahrum bırakmıştır’. Meselenin özü budur.[22] Buna göre tüccarı bir malın kusurunu gizlemekten men etmektedir. Sahabeler, Peygamber’e (s.a.v.), altın kuralı anımsatıcı şekilde, tüm Müslümanlara karşı iyi niyet göstereceklerine dair söz vermişlerdir.
Birinin kendini memnun edecek olan bir şeyi Müslüman kardeşi için de istemesinin, samimiyetin bir parçası olduğunu anlamışlardır. Bunun sadece ahlaki olmadığına, aynı zamanda manevi olarak yükselmenin bir şartı olduğuna inanmışlardır. Bunun Peygamber’e (s.a.v.) verdikleri sözdeki İslam’ın bir gereği olduğunu düşündüler.[23] Tüccar kişi bu dünyanın işlerinden ziyade öldükten sonraki hayatı düşünmelidir. Gazali bu kişiye iyi ve saf bir niyetle yola çıkmasını, dilenmekten kaçınmasını ve hırsının kurbanı olmamasını öğütler. Aynı zamanda “Müslümanlara kaşı iyi niyetini göstermesini, kendisi için istediğini diğer kardeşleri için de istediğini göstermesini, ve ticaretinde adalet ve hayırseverlik yolunu seçmesini” öğütler.
[24]Gazali altın kuralı tanımlarken diğer inançlardan olan insanları da kapsaması için tekrar geniş bir dil kullanır: “Allah her birimize adaleti ve yardımseverliği emretmiştir”.
[25]İhya’nın devamında Gazali belirli toplumsal gruplarla ilgili iyi davranış, hak ve görevler konularına detaylı bir şekilde değinmiştir. En samimi grup olarak ilk önce kendileri için on kural belirlediği ve Allah için birbirlerine kardeşlik ve arkadaşlık hukukuyla bağlı olanlardan bahsetmektedir.
[26] Bu kurallar arasında arkadaşların hatalarını örtmek ve sırlarını korumak vardır:Bir insanın inancının kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe tam sayılmayacağını bil. Kardeşlik hukukunda en düşük seviye kardeşine kendisine davranılmasını istediği gibi davranmasıdır. Tabi ki ondan ayıplarını örtmesini ve eksik ve hatalarını görmemesini bekler. Eğer beklediği şeyin tam tersini sergilerse, ona karşı olan kızgınlığı ve öfkesi çok şiddetli olur. Kendisinin ifşa ettiği ve onun hatırı için yapmamaya kararlı olduğu bir konuda ne derece hakkaniyetten uzak durabilir ki![27] Aslında kardeşlik hukukunun en düşük seviyesi arkadaşları eşit düzeyde gören altın kuralı uygulamaktır. Arkadaşlar arasındaki bu eşitliğin bir parçasını makul hakkaniyet sınırları dahilinde birbirinin namını korumak oluşturmaktadır. Özveri ve fedakarane sevgi beslemek ise onun da üzerinde bir seviyededir.
Gıybet, ya da bir başkasının yokluğunda hakkında olumsuz konuşmak, altın kuralı çiğnemeye benzer. Gazali ikinci nesil alimlerden Mücahid’in “Kardeşin hakkında senin yokluğunda hakkında konuşmasını istediğin şeklin dışında onun yokluğunda konuşma” dediğini nakletmiştir.
[28]İsmini bilmediğimiz Başka bir hakkaniyetli kişinin şu şekilde söylediğini nakletmiştir: “Kendimi onun yerine koymadan kardeşim hakkında bana birşey denmez. Dolayısıyla onun hakkında, benim hakkımda söylenmesini istediğim şeyi söylerim”. Gerçek İslam tam da budur işte. Kardeşini kendinden farklı görmemektir” der Gazali.
[29] İhya’nın ileriki bölümlerinde gıybetin manevi yönden tedavisi için “Eğer gıybetinin yapılmasından hoşlanmıyorsa, o zaman hoşlanmadığı şeyi başkalarına da yapmamalıdır. Bu şekilde yapıldığında kapsamlı bir tedavi mümkündür” demiştir.
[30] Bu durumda altın kural dilin işleyebileceği günahların önüne geçebileceğinden, doğru yolda olan insanın davranışlarını düzenleyen kurallar serisidir denebilir.Arkadaşı namına dua etmek kardeşlik hukukunda geçen altın kuralın bir parçasıdır.
Yaşarken ve öldükten sonra arkadaşı için, kendisi için sevdiği tüm şeyler için, ailesi için ve onunla ilgili tüm olaylar için dua etmek onun görevleri arasındadır. Bundan dolayı kendinle onun arasında herhangi bir fark gözetmeksizin kendine dua ettiğin gibi ona da dua etmen gerekir. Aslında onun için dua etmen, gerçekte kendin için dua etmek anlamına gelir.[31] Birisinin başkası adına dua etmesinin kendisi için dua ettiği anlamına gelmesi tamamiyle dini referanslara dayanmaktadır. Peygamber’in (s.a.v.) şu sözünü bizlere hatırlatır: “Bir adam kardeşi için onun arkasından dua ederse melekler şöyle der ‘aynısı senin için de olsun’ ”.
[32] Bu durumda Gazali’nin altın kurala atıfta bulunması felsefi ya da akılcı düşünmeden ziyade meleklerin tavırlarına olan inancından gelmektedir.Gazali Kılavuzluğun Başlangıcı başlıklı bir çalışmasında arkadaşlar arasındaki görev ve sorumluluklardan bahsetmektedir. Bu görev ve sorumluluklardan bahsettikten sonra, tüm bunların, altın kural ile özetlenebileceğini söylemektedir:
Bir bütün olarak düşünüldüğünde, arkadaşına kendisine davranılmasını istediği şekilde davranmalıdır. Kendisi için istediği şeyi kardeşi için de istemeyenin kardeşliği iki yüzlülük şeklindedir ve hem bu dünya da hem de ölümden sonra yıkıcı sonuçlar onunla beraber olur.[33] Allah için kardeşlik ve arkadaşlık hukukundan sonra daha geniş çerçeve olan tüm Müslümanlar gelmektedir. Gazali, İhya’da Müslümanların birbirlerine yönelik yirmi yedi adet sorumluluğunu ve görevini sıralamıştır.
[34] Bu bölümün başında özetlenmiş olan bir Müslümanın görevleri arasında “kendin için sevdiğini onun için de sev ve kendin için sevmediğini onun için de sevme” gelmektedir.
[35]Gazali’nin altın kuralı bu şekilde yorumlaması hem negatif hem de pozitif söylemler içermektedir. İhya’nın Fars dilindeki özeti olan
Mutluluğun Kimyası’nda da, sadece olumsuz söylemi, ‘bir Müslüman kendisi için istemediğini başkası için de istememeli’ kullanan Gazali, bunu bir Müslümanın ilk görevi olarak sunar.
[36] İhya’da geçen bir bölümde, Peygamber’in (s.a.v.) toplumu bir vücut gibi gösteren şu söylemini kullanarak altın kuralı destekleyici tavır sergilemektedir. “Müslümanların sevgi ve merhamette birbirlerine benzemeleri tıpkı bir insan vücudu gibidir. Eğer en ufak bir uzuv rahatsızsa, tüm vücut ateşlenir ve uykusuz kalır”.
[37]Bu görev ve sorumlulukların belirtildiği listenin sonuna doğru Gazali adil olma bağlamında altın kuraldan tekrar bahseder. “Bu görev ve sorumluluklar arasında insanlara karşı adil olması ve onlardan kendisine davranmalarını beklediği şekilde başkalarına davranması vardır”. Bu görevi Peyamber’in (s.a.v.) şu söylemiyle doğrular: “Kim Cehennemden kurtulmak ve Cennete girmek istiyorsa Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in (s.a.v.) onun kulu ve elçisi olduğuna inansın ve insanlara kendisine davranmalarını istediği şekilde davransın.”
[38] Daha sonraki bölümlerin birinde de hadisle destekleyerek Müslümanın öğüt ve iyi niyet konusundaki sorumluluklarını ve Müslümanların birbirinin mutluluğu için çalışmaları gerektiğini altın kural çerçevesinde hatırlatır.
[39]Hakkı olan en son ve en büyük grup hem Müslüman hem de Müslüman olmayan komşulardır. Gazali, Peygamber’in (s.a.v.) putperest bir komşunun bile hakkının olduğunu söylediğini nakletmiştir.
[40] Bu hakları sadece olumsuzluklardan kaçınma hakları (örneğin; zarardan kaçınma) şeklinde değil, aynı zamanda olumlu etki şeklinde de ele almıştır:Zararından emin olması gereken kişinin sadece komşun olmadığını bil. Daha ziyade zarara karşı çıkılmalıdır. Zarara karşı çıkmak da yetmez. Kibar olmalı, yardımcı olmalı ve iyi davranış sergilemelidir.[41] Diğer bir deyişle Müslüman adaletsizlikten sadece kaçınmamalı, aynı zamanda komşularına karşı iyi davranmalıdır. Bunu daha da netleştirmek için, Acem bir yazar olan ve daha sonra Müslüman olan Abd Allāh Ibn al-Muqaffa’nın (d. 757) hikayesini anlatır:
Ibn al-Muqaffa’ komşusunun borcundan dolayı evini satmaya karar verdiğini duyar. Evinin Önünde Gölgelikte otururken Şöyle der: ‘Eğer borcunu Ödemek için bu evi satıyorsa, gölgeliğinde oturduğum bu eve karşı saygısızlık yapmış olurum.’ Bunu söyledikten sonra evin parasını ev sahibine öder ve evi satmamasını söyler.
Onlardan biri evindeki farelerin çokluğundan şikayet ediyordu. Ona şöyle dendi; ‘Keşke bir kedin olsaydı!’ Bunun üzerine [Ibn al-Muqaffa’] şöyle der: ‘Korkarım ki fareler kedinin sesini duyar ve komşunun evine kaçar ve bu durumda kendim için istemediğim bir şeyi komşularım için istemiş olurum.’[42] Ibn al-Muqaffa’ altın kural akıl yürütme tekniğine göre zarara katlanarak komşularının rahat bir hayat yaşaması adına alışılmadık bir endişe örneği sergilemiştir. Buradan da anlayacağımız üzere Gazali altın kuralı dini inançları ne olursa olsun tüm komşulara uyarlamıştır.
Yine de altın kural akıl Yürütme Tekniğinin uygulanması iki ya da daha fazla ahlaki durum ya da öncelik söz konusu olduğunda zorlaşmaktadır. Gazali savaş gerçeğini, adaletsizliğe direnmenin zorunluluğunu ve masumu korumanın gereğini göz ardı etmez. Başkalarına karşı başkaldırma yoluyla, ya da kısacası insan haklarına saygı göstermemek yoluyla Allah’a karşı gelenlere yardımseverlik gösterme konusunu kesinlikle reddeder.
Eğer ahlaki denklemde olan bir değişken ya da aracı bulunuyorsa, altın kural şahsi zarar veren kişilere dahi uygulanabilir. Fakat eğer bu denklemde birden fazla değişken varsa, Gazali altın kuralı hakkı çiğnenen kişiye uyarlamayı tercih eder.
Yanlış yapan birinden özür dilemek ve kötülük yapan birine iyilikle muamelede bulunmak doğruluk karakterinin bir parçasıdır. Aslında yardımseverlik sana yanlış yapan birine karşı yapılabilir fakat başka birine ya da Allah’a karşı yanlış yapan birine yardımseverlik gösterilemez çünkü yanlış yapan birine yardım etmek bizatihi yanlıştır. Yanlış yapan kişiyi yanlışından döndürmek suretiyle masum olan kişinin kalbini manevi açıdan daha da güçlendirmek Allah’a daha sevimli gelir.[43] Gazali’nin sunduğu reçeteye göre Allah adına bozguncuya karşı düşmanlık beslemek için altın kuralı göz ardı etmek gerekmez. Bu düşmanlıktaki asıl amaç düşmanlık beslemek amacıyla düşmanlık yapmak değildir. Başka bir yerde de söylediği gibi, kişinin tüm gayesi sadakat göstererek Allaha ulaşmaktır. “Allah’a yakın olmayı amaçlayan kişi dürüsttür”.
[44] Bu duruma hakların hiyerarşisi gözüyle yaklaşır; merhamet gösterilmeden önce mazlum kişinin haklarının iade edilmesi gerekir. Allah için düşmanlık beslemenin temelinde Allah’ın bu amaç doğrultusunda zalimin yanında olmadığı bilincidir.Bundan dolayı Gazali okuyucularını Allah için düşmanlık beslemenin uygun olacağını düşündükleri zaman, durumlarını dikkatlice ele almalarını tavsiye eder. Düşmanlık Allah’ın isteklerine göre hakların elde edilmesi, yanlış yapanın yanlışından dönmesi ve toplumun refahı için olmalıdır. Hased, kibir, kendini beğenme ya da kötülük duyguları gibi Allah’ın yasakladığı şeylerden kaynaklanan Allah adına düşmanlık hissi kesinlikle yasaklanmıştır.
Diğer yandan kusurlu bir niyetle ortaya çıkan ve zararlı sonuçlar üreten nezaket ve kibarlık dahi suçlu görülebilir:
Çünkü yaratılana karşı nezaket ve merhamet gözüyle konuya yaklaşmada tevazu ve alçak gönüllülük vardır. Fakat sert davranıp uzaklaşmada bir tür sitem ve azarlama vardır. Danışılacak makam kişinin kalbidir. Gördüğü şeyler onun günahkar olan doğası gereği heves ve kaprise eğilimlidir. Dolayısıyla yapılacak ilk şey ona karşı çıkmaktır. Karşı tarafı hor görmesi ya da sert davranması kibir, gösteriş, ve üstünlük taslama duygusundan kaynaklanmış olabilir. Ya da kibar davranması yanlış yapan kişiyi belli bir şeye ikna edebilmek için dalkavukluk neticesinde, memnuniyetsizliği sonucu oluşabilecek durumlardan korkmadan, statüsünden ya da zenginliğinden çekinmeden kaynaklanıyor olabilir. Bunların tümü şeytandan gelen sinyallerdir ve ahiret hayatını düşünen insanların yapacağı şeylerden uzaktır.[45] Bu paragraflar adil bir savaş ve yasal cezalandırma durumlarıyla ilgili olduğundan altın kural akıl yürütme tekniğinin zorluklarını ortaya koymaktadır. Fakat bu kurallar dünyanın gerçeklikleriyle geçersiz olmamaktadır. İlk olarak yanlış yapan bir birey ya da bir toplum olsun, en çok onu hak eden kesimlere uyarlanır. Bilgelik ve ince eleyip sık dokumak, karmaşık bir ahlaki ikilemi çözmek için mutlaka gereklidir çünkü bunun kolay bir cevabı yoktur. Bu konuda bilginlerin kendi anlayışları mutlaka subjektiftir ve hukuki anlamda kolay formüle edilebilir olmayabilir. Bu durum altın kural akıl yürütme tekniğini felsefi bir bilimden ziyade manevi bir sanat hükmüne sokar.
SONUÇ
Gazali’nin teolojik ahlakı altı kural tarafından desteklenmektedir. Bunu kendisi de değişik durumlarda ahlaki yönlendirmenin özeti olarak kullanır. Bu kuralı hem klasik hem de modern İslami literatürde önde gelen ve bir çok dinde ve felsefi gelenekte kullanılan başka ahlaki temalarla da ilişkilendirir. Belki de en önemlisi altın kuralı, Müslümanlarla olan dinler arası diyaloğun yanında savaş ve adaletsizliklere rağmen Müslüman olmayan barışçıl insanlara da uyarlamasıdır.
Gazali’nin altın kural ahlakında ima edilen eşitlik konusu, iklim değişikliği ve adil bir ekonomik düzen konuları gibi, klasik İslam’da bulunan insan hakları ve dinler arası işbirliğinin teolojik temellerini oluşturmuştur. Gazali’nin altın kuralını anlamak aynı zamanda Müslüman olmayan insanların Müslüman insanları daha iyi anlamada ve internet ve siyasetin ürettiği İslam’a karşı olan nefreti azaltmada yardımcı olacaktır.
[1] Hertzler, J O. “On Golden Rules.” The International Journal of Ethics. 44.4 (1934): 418.
[2] Neusner, Jacob, and Bruce Chilton (eds.). The Golden Rule: The Ethics of Reciprocity in World Religions. (London: Continuum, 2008), 99.
[3] Smart, Ninian. Dimensions of the Sacred: An Anatomy of the World’s Beliefs. (Berkeley: University of California Press, 1996), 11.
[4] Wattles, Jeffrey. The Golden Rule. (New York: Oxford University Press, 1996), 5.
[5] Volf, Miroslav, Ghazi bin Muhammad, and Melissa Yarrington (eds.). A Common Word: Muslims and Christians on Loving God and Neighbor. (Grand Rapids, Mich: W.B. Eerdmans Pub. Co, 2010), 3; see also www.acommonword.com.
[6] Sūrat ‘Āli `Imrān 3:64; Abdel Haleem, M. A. S. The Qur’an: English Translation with Parallel Arabic Text. (Oxford: Oxford University Press, 2010), 59.
[7] El-Ansary, Waleed A, and David K. Linnan. Muslim and Christian Understanding: Theory and Application of “A Common Word”. (New York: Palgrave Macmillan, 2010), 7-11
[8] al-Dhahabī, Muhạ mmad A., and Shu’ayb Arnā’ūt,̣ et al. Siyar A’lām al-Nubalā’. (Dimashq: al-Risālah al-‘ālmiyah, 2014), 19:322
[9] al-Kāshī, Fayd ̣M. M., and ‘Alī A. Ghaffārī. Al-Mahạ jjah al-Baydạ̄’ fī Tahdhīb al-Ihỵ ā’. (Tị hrān: Maktabat al-Ṣadūq, 1939).
[10] Abul Quasem, Muhammad. The Ethics of al-Ghazali: A Composite Ethics in Islam. (Petaling Jaya: Quasem, 1975), 43.
[11] Hourani, George F. Reason and Tradition in Islamic Ethics. (Cambridge: Cambridge University Press, 1985), 166
[12] Sūrat al-Burūj 85:14; Abdel Haleem, The Qur’an, 591
[13] al-Ghazzālī, David B. Burrell, and Nazih Daher. The Ninety-Nine Beautiful Names of God: Al-Maqsạ d al-Asnā fī S̲h̲arh ̣ Asmā’ Allāh al-Hụ snā. (Cambridge, UK: Islamic Texts Society, 2011), 118-119
[14] Neusner, Jacob, and Bruce Chilton (eds.). Altruism in World Religions. (Washington, D.C.: Georgetown University Press, 2005), 74
[15] al-Ghazzālī, and Tobias Mayer. Letter to a Disciple: Ayyuhā’l-Walad. (Cambridge, UK: Islamic Texts Society, 2005), 56.
[16] Luke 10:27; Coogan, Michael D, Marc Z. Brettler, Carol A. Newsom, and Pheme Perkins. The New Oxford Annotated Bible: With the Apocrypha. (New York: Oxford University Press, 2010), 1851
[17] al-Ghazzālī, and Timothy Winter. On Disciplining the Soul = Kitāb Riyādạ t al-Nafs, & On Breaking the Two Desires = Kitāb Kasr al-Sh̲a̲hwatayn: Books XXII and XXIII of the Revival of the Religious Sciences = Ihỵ ā’ ‘Ulūm al-Dīn. (Cambridge, UK: Islamic Texts Society, 1995), 68.
[18] al-Ghazzālī, and ‘Abd H. M. Darwīsh. Bidāyat al-Hidāyah. (Bayrūt: Dār Sạ̄ dir, 1998), 131.
[19] al-Ghazzālī, and ‘Abd Q. S. ‘Aydarūs. Ihỵ ā’ ‘Ulūm al-Dīn. (Jiddah: Dār al-Minhāj lil-Nashr wa-al-Tawzī’, 2011), 6:491-492.
[26] Abul Quasem, The Ethics of al-Ghazali, 212
[27] al-Ghazzālī, Ihỵ ā’ ‘Ulūm al-Dīn, 4:88-89.
[33] al-Ghazzālī. Bidāyat al-Hidāyah, 163
[34] Abul Quasem, The Ethics of al-Ghazali, 214
[35] al-Ghazzālī, Ihỵ ā’ ‘Ulūm al-Dīn, 4:150
[36] al-Ghazzālī, Jay R. Crook, and Laleh Bakhtiar. The Alchemy of Happiness (Kimiya al-Saadat). (Chicago, IL: Great Books of the Islamic World, 2008), 1:342
[37] al-Ghazzālī, Ihỵ ā’ ‘Ulūm al-Dīn, 4:151
[44] al-Ghazzālī, and Anthony Shaker. Al-Ghazali on Intention, Sincerity and Truthfulness = Kitāb al-Niyya wal’l-Ikhlās ̣wa’l Sị dq: Book XXXVII of the Revival of the Religious Studies = Ihỵ ā’ ‘Ulūm al-Dīn. (Cambridge, U.K.: Islamic Texts Society, 2013), 58
[45] al-Ghazzālī, Ihỵ ā’ ‘Ulūm al-Dīn, 4:56.
Yasal Uyarı: Bu bildiri ve makalelerde ifade edilen görüş ve düşünceler, tamamen yazarlarına aittir. Ayrıca, yazarların herhangi bir platformda ifade ettikleri kişisel görüşleri, Yaqeen Enstitüsü'nü bağlamaz. Ekibimiz her açıdan çok donanımlıdır
yaptığımız araştırmaların kalitesini arttırmaya yardımcı olacak kesintisiz ve zenginleştirici diyaloglara izin verir.
Tüm hakları mahfuzdur. Yaqeen İslam Araştırmaları Enstitüsü'nün izni olmadan kullanılamaz.